RENGARENK “BRIDGERTON” – “BRIDGERTON” DİZİ İNCELEMESİ
Selamlar sevgili okur!
Bu yazımda Netflix’in son günlerde top 10 listesinin zirvesinden inmeyen dizisi “Bridgerton”ı hep sevip hem de kendisine söveceğim. Efenim takdir edersiniz ki biz kadınlar genellikle eski dönem İngiltere’si romantizmine bayılırız. Bu nadide dizimiz de tam bu noktaya parmak basmış. Julia Quinn’in çok satan romanlarından uyarlanan hikayemizin konusuna gelecek olursak, baş karakterlerimiz Daphne ve Hastings dükü Simon arasındaki aşk ve skandallarla dolu olay sarmalında dönüp duruyoruz. Aşk bir taraftan, tutku başka taraftan, yalan dolan ve entrika da cabası. Bu arada yönetmenlerimiz Chris Van Dusen ve Shonda Rhimes da bir teşekkürü hak ediyorlar. Hikâyenin aktarılış biçimi, mekanlar, çekimler, renkler, çiçekler, tarihi doku fevkalade! Fakat, kast direktörünü kınamadan geçemiyorum. Sadece yakışıklı ve güzel diye mi seçtiniz bu oyuncuları? Hiç mi audition (deneme çekimi) nedir bilmezsiniz! Hastings dükünü oynayan beyimiz dünya yakışıklısı olsa da oyunculuğu gözlerimi kanatmalara doymadı. Duvar gibi mimiksiz suratından eksik olmayan kaş kaldırması yok mu ruhumu tüketti. Kaşlarınızı serbest bırakınız beyefendi, oyunculuğa dair kimse parmağının ucuyla dokunmadı mı size? Ders alınız ders! Kimin torpiliyle geldiyseniz gidiniz rica ederim.
Daphne kızımızın duru güzelliği hoşuma gitmekle birlikte oyunculuğu da beni tırmalamadı, fakat 1. bölüm itibariyle kendisine yüklenen anlamsız çocuk da çocuk, evlilik de evlilik sevdası baş karakter olarak kendisinden soğumama yetti. Dönemin getirisi ve gelenekleri kız ne yapsın diyen gruba sesleniyorum, hayata dair idealleri ve hayalleri olan kız kardeşi ve komşu evin dünya tatlısı güvercin kızı Penelope, hamile kalamayınca deliler gibi böğürüp ağlayan baş karakterimizden çok farklı. Demek ki neymiş, mahalle baskısı eski İngiltere’de de olsa kafayı evlilik ve çocukla bozmayan kadınlar da çıkıyormuş.

Biraz da kardeşi Daphne’nin tüm kısmetlerini özenle engelleyip, kızı bunalımlara sokup sonra da kendi elleriyle hovarda dükümüzün kollarına atan embesil erkek kardeşimiz Anthony Bridgerton’a değinelim. Babası öldükten sonra evin yaşça büyük erkeği olarak kontrolü ele almaya çalışıp her şeyi tek tek rezil etmesini izleyip göz devirmekten kendimi alamadım. Neden varsınız beyefendi? Gerek miydiniz? Anneniz olmasa aldığınız rezil kararlarla ailenizi paramparça edecektiniz. Siz de gidiniz rica ederim!
Gelelim dük ve Daphne’nin aşk-nefret ilişkisine… Başında birbirlerinden hiç hoşlanmayan çiftimizin, Leydi Whistledown’un yaydığı skandalları yalanlamak için oynadıkları aşık rolünü itinayla gerçeğe çevirmelerini izliyoruz. Sonrasında hiç evlenmeye niyeti olmayan dükümüz Simon’ın, Daphne’nin ukala ama güzel hallerine kapılıp kızın peşinden ayrılmayıp Prusya prensiyle de izdivacına mâni olup, dudaklarına yapışmayı da eksik etmemeyi görev bilip, embesil Anthony’ye yakalanmalarıyla devam ediyoruz. Eee tabi sonuç ne? Ya evlilik ya düello! Simon bey kıyabilir mi Dahpne’sine? Asla! Sonuç ne? Evlilik! Daphne kızımız mutlu mu? Çok… Yeterli mi? Asla… Çünkü 15 çocuk doğurmadan aile olunur mu? İmkanı yok…

Dükün babasına ettiği gereksiz soyunu devam ettirmeyeceğim yemini, Daphne’nin sinir krizlerine girip çıkmasına sebebiyet verirken, sevişme sahneleri dükün cinsel manada ne kadar da başarısız olduğunu gözler önüne sermekten geri kalmadı. Sevgili yönetmenler bu sahneleri böyle 10 saniyede çekip dükün anlamsız ve itici korunma yöntemini gözümüze sokarken, bütün bunların dükümüzün cinsel performansının rezaletine dikkatlerimizi çektiğini fark etmemişsiniz belli ki. Boyuna da posuna da maşallah dükümüzün bu konuda kendini geliştirmesi şart, sorry not sorry.
“Hiç mi söyleyeceğin güzel bir şey yok be kadın!” diye düşündüğünüzün farkındayım. Tabii ki var. Dizide günümüz popüler şarkılarının klasik müziğe uyarlanarak kullanılması kalbime kazınmadı değil. Ayrıca İngiltere’de asla olması mümkün olmayan bir paralel evren yaratılmış, dizi boyunca kraliçe de dahil olmak üzere birçok siyahi ve soylu karakter görüyoruz. Ne kadar beyaz o kadar siyah! Kahrolsun ırkçılık sloganımla yazımı sonlandırıp finalle ilgili de tüyo vermiyorum. Yer yer kabak tadı verse de seyretmenizi tavsiye eder iyi günler dilerim.

Konuk yazı: Yağmur Müge İçten
One thought on “Rengarenk “Bridgerton” – “Bridgerton” Dizi İncelemesi”
Comments are closed.