“Kâğıttan Hayatlar” Film İncelemesi

Netflix Türkiye’nin “müthiş” işleri listesinde kendine çok özel bir yer bulacak, inanılması güç (!) bir filmle sizleri selamlamak istiyorum: “Kâğıttan Hayatlar”. Netflix Orijinal yapımı olan film, geçtiğimiz günlerde platform üzerinden yayınlandı ve izleyiciler arasında bir bölünmeye sebep oldu: Netflix olmasa yılda 6 filmden fazla izlemeyecek olanlar ve sinemayla ufak da olsa arası olanlar.
“Ayla” ve “Müslüm” gibi bir zamanlar ülkeyi çalkalamış filmlerin yönetmeni olan Can Ulkay, bu filmin de yönetmen koltuğunda oturuyor. Filmin kadrosunda tanınmış kabul edeceğimiz tek oyuncu Çağatay Ulusoy sanırım, onun dışında Ersin Arıcı ve çocuk oyuncu Emir Ali Doğrul da bulunuyor. Normalde Çağatay Ulusoy’un iyi bir oyuncu olduğunu düşünsem de bu filmde kendisini beğenmedim, genel olarak da ortalamanın üstünde bir oyunculukla karşılaşmadım maalesef. Çağatay Ulusoy, başrolü olmak dışında aynı zamanda filmin yaratıcı yapımcısıymış, bu durum hoşuma gitti.
Peki, nedir filmimizin konusu? Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı Mehmet karakteri genç bir adam ve sokaktan kâğıt toplayarak geçimini sağlıyor, mahalleden birçok gencin de geçimini bu şekilde sağlayabilmesi için yardımcı oluyor. Bir gün, kâğıt topladıkları torbanın içinden 8 yaşındaki Ali’nin çıkmasıyla Mehmet’in hayatında birtakım değişiklikler oluyor. Mehmet için çok değerli olan Tahsin Baba’nın, kendisini küçük yaşlarda sokaktan kurtarıp yaşamının devam etmesinde önemli rolü olduğu gibi Mehmet de Ali’yi kurtarmak, ailesine ulaştırmak istiyor.

Film hakkında oldukça olumsuz görüşe sahibim ancak taraflı ve önyargılı görünmemek adına birtakım zorlamalarla iyi yönlerini bulmaya çalıştım. Sanırım iyi olarak nitelendirebileceğim nadide şeylerden biri filmi oluşturan fikir. Çok klasik bir Türk dram filmiyken şaşırtmacalı bir sonla akılda kalıcı bir iş yapılmak istenmiş. Ne yazık ki bu şaşırtmacayı da yarım saat önceden anlayabiliyoruz… Filmin kimsesiz ve kâğıt toplayarak geçimini sağlamak zorunda olan insanları konu alışı da güzel bir olay, verilmek istenen mesaj da yerinde ama yer yer dozu kaçan ajitasyon da filmin içine girmeye büyük engel oluşturuyor. Kısacası, sizlere elle tutulur biçimde iyimser yorumlar aktaramayacağım.

Kağıttan Hayatlar
“Kağıttan Hayatlar” filminden bir kare

Şimdi, gelelim filmde neleri beğenmediğime. Her şeyden önce Netflix acilen yapımlarının girişinde “İstanbul’un dar sokaklarında herkese selam vererek yürüyen başrol” sahnesinden vazgeçmeli. Türk halkının ne kadar hoşgörülü ve cana yakın olduğunu aktarmaya çalıştıklarına pek inanmıyorum ve bu sahneler bana komik geliyor. Giriş hakkındaki düşüncelerim oldukça sübjektiftir ve asla benimle aynı fikirde olmanızı beklemem ancak filmin elle tutulur bir ilerleyişinin, senaryosunun olmaması yönündeki fikrime katılmanızı şiddetle istemekteyim. Filmin olumlu yön olarak belirttiğim fikri sadece fikir olarak kalmış, üstünde herhangi bir çalışmaya ihtiyaç duymamışlar sanki. Zaten kısa sayılabilecek filmde, hiçbir katkısı olmayan sahneler mevcuttu ve bunlar ben filmin içine girmek istedikçe önümü kesti, sonuç olarak çok sıkıldım. “Kâğıttan Hayatlar”ın beni oldukça rahatsız eden, hatta sinirlenmeme dahi yolan açan olaylarından biri de müzikleriydi. Spotify Türkiye listelerinde gezinip hoşlarına giden şarkıları filmin içine atmışlar. Arka planda da susmayan müzik tınıları mevcuttu ki zaten akmayan bir filmi bu şekilde ayakta tutmaya çalışmışlar ancak tamamen ters tepen bir durum olmuş.
Bir Netflix yapımından çok, klasik gişe filmi tadında bir iş. Türk gişe filmlerinde oldukça alışık olduğumuz bir durum olan iyi bir oyunculukla filmi kurtarma çabaları da denenmiş ve sonuçsuz kalmış maalesef. Çağatay Ulusoy, bazı sahnelerdeki inanılmaz abartılı oyunculuğuyla halkımızın gönlünde taht kurmuş olsa da bende “bir sus be adam!” etkisi uyandırdı. Sanki filmin başarısızlığının kendisi de farkında da bunu büyük oynayarak kapatmaya çalışmış gibi…
Filmin tüm yorumlarında sonu için ayrı bir parantez açılmış, zaten SPOİLER olmadan bu bölüm hakkında yorumlar havada kalabilirdi. Filmi henüz izlemediyseniz buradan sonrasını okumayabilirsiniz (Bu yazıdan sonra içinizde filmi izlemeye yönelik bir istek kaldıysa tabi). Torbadan çıkan Ali’nin, aslında geçmişinde çok zor günler yaşayan Mehmet’in çocukluğu olma fikri bence gerçekten çok iyi. Ancak bu durumu keşke sonda öğrenseydik ve öğrendikten sonra “vayy” diyebilseydik. Birkaç ipucu vermeyi mantıklı bulsam da film durumu gözümüze soktu durdu. Ayrıca sonda bu olayın açıklanış biçimi, bence aklımızda dalga geçer nitelikteydi. İşitsel olarak algılayabilmemiz için tane tane anlatıldı, hâlâ anlamadıysak diye de görsel ögelerle desteklendi. Utanmasalar, tam kavrayamadıysak diye, filmin sonunda Ali’siz bir versiyon daha yayınlayacaklardı.

Kağıttan Hayatlar
“Kağıttan Hayatlar” filminden solda Çağatay Ulusoy ve sağda Emir Ali Doğrul

Sevgili dostlar, film hakkında düşüncelerimi belirtmek için başladığım yazıya dönüp baktığımda, ne kadar gömdüğümü görmek hayret ettirse de nihayet yazının sonuna geldim. Özetle, benim için “Kâğıttan Hayatlar”, seyir zevki sunmayan, temposu ve oyunculukları da sıkıntılı olan kötü bir filmdi. Filmde sevdiğiniz şeylere yönelik kötü sözler söylediysem veya sevdiğiniz yönler hakkında hiç görüş bildirmeyip canınızı sıktıysam affola! Hepiniz kendinize çok iyi bakın, bolca sevgiler!

Konuk Yazı: Arda Bilgen