İleri Geri Podcast
- "Yargı" Dizi İncelemesiBir avukat ve bir savcı... Hukuk camiası mı çalkalanacak? Aman yarabbim bu dizi de nedir? Tüm bu sorular ve nicelerinin cevapları için KanalD'nin yeni yapımı "Yargı" dizisi hakkında ileri geri konuştuk.İleri Geri Dergi
- "Tırnak İçinde Hizmetçiler" Tiyatro Oyunu İncelemesiRollerini Nezaket Erden ve Pınar Güntürkün'ün paylaştığı, son zamanların merak edilen oyunlarından "Tırnak İçinde Hizmetçiler" incelemesi şimdi İleri Geri Podcast'te yayında!İleri Geri Dergi
- “Son Çıkış” Film İncelemesiBir beyaz yakalı olarak iş hayatına atılıp çoktan İstanbul’dan kaçış hayalleri kurmaya başlamış olanlar biraz fazla olmak üzere İstanbul’da yaşayan herkesin kendinden çok şeyler bulacağı “Son Çıkış” filmi incelemesi şimdi İleri Geri Podcast'te yayında!İleri Geri Dergi
- “Toni Erdmann” Film İncelemesiİlginç bir baba ve trajikomik bir kesit... 2016'nın en çok ses getiren filmlerinden "Toni Erdmann" incelemesi şimdi İleri Geri Podcast'te yayında!İleri Geri Dergi

Mer haa baa! Nasılsınız sevgili okurlar? İşte ben geldim ve yine buradayım! Bugün sizlerle 2016 yapımı ve 2016’ya damgasını vurduğunu da gönül rahatlığı ile söyleyebileceğim bir film üzerine konuşmak için İleri Geri’de buluştum. Evet sevgili okurlar bu hafta konumuz Mubi’nin geçen haftaki yayın akışından da ulaşabileceğiniz güzide filmimiz: “Toni Erdmann”.
Filmle ilgili konuşmaya başlamadan önce bildiğiniz gibi klasik yöntemimi izliyorum ve size filmin künyesini vererek Aydınlanma Çağı’nı kapınıza getiriyorum. “Toni Erdmann”, yazar ve yönetmen koltuğunda sevgili Maren Ade Hanımefendi’nin oturduğu, başrollerinde ise Sandra Hüller ve Peter Simonischek’in yer aldığı bir Alman filmi. Filmin pek çok festival platformunda kıymetinin bilindiğini söylemekle birlikte Akademi Ödülleri’nde En İyi Yabancı Film adaylığı, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için Maren Ade’ye adaylık, FIPRESCI Ödülü için ise koskoca bir “kazanan” unvanı getirdiğini belirtelim.

“Toni Erdmann” eşiyle ayrılmış ve köpeği ile yaşayan bir müzik öğretmeni olan Winfried’in, eski eşinin doğum günü için çalıştığı Bükreş’ten Almanya’ya dönen kızı Ines’i görmesi ile esas konuya giriş yapıyor. Yerli yersiz ve tuhaf esprileri ile tanınan Winfried’in kızı Ines ise babasının tam tersi soğuk mu soğuk, nemrut mu nemrut ve en önemlisi işkolik mi işkolik. Bu seyahat sonrası kızının hayatıyla ilgili endişe duyan Winfried de durur mu, durmuyor efendim. Atlıyor ilk uçağa hop kızının yanına Bükreş’e gidiyor. Burada karşılaştığı manzara ise çok önemli bir projenin ortasında olduğu için babasının sürpriz ziyaretini çok tatsız karşılayan bir Ines. Neyse efendim türlü olaylar sonucu Winfried eşyalarını topluyor ve Almanya’ya dönüş yoluna koyuluyor… Desem de inanmayınız efendim, Winfried durumun vahametini gördükten sonra daha da endişeleniyor ve kızının aşırı beyaz yaka hayatına kendi yarattığı beyaz yaka uydurma karakter ile dahil oluyor: Toni Erdmann. Birbirinden tuhaf kara mizah silsilesi ise işte bu noktadan sonra patlak veriyor. Ancak ben size spoiler vermeyeceğim ve bu harika filmin tadına kendiniz varmanız için beklemeye başlayacağım.

“Toni Erdmann”, ilk etapta bozulmaya yüz tutmuş bir baba-kız ilişkisini konu alıyormuş izlenimi verse de aslında işlenen konu çok daha derin. Ines karakteri hepimizin hayat akışı içinde boğulduğumuz gibi boğuluyor ve aslında çok mutsuz. İşinde elde ettiği başarılara odakladığı bir hayatı olsa da işin de Ines’e mutluluk getirmediğini, özel hayatında çok kötü çuvalladığını gerek “erkek arkadaşı” ile olan tuhaf ilişkisinde gerek arkadaşlık ilişkilerinin yüzeyselliğinde gerekse sekreterinin onu önemsemesi karşısında yaşadığı duygusallıkta çok net şekilde görüyoruz. Maren Ade, modern insanın özellikle de Y kuşağı bireylerin hayatın içinde oradan oraya savruluşunu kuşak çatışmasını ve aile bağlarını dürtükleyerek seyircisine mizahi yönü çok kuvvetli, ama dram yönü de bir o kadar çarpıp geçen bir hikâye ile aktarıyor izleyicisine.

Tüm bunların yanında yönetmenin bence sürekli dokundurmak istediği bir diğer konu da kadının iş hayatındaki yeriydi. Ines’in fikirlerinin birçok ortamda karşı cinsiyet tarafından ciddiye alınmama problemi ile karşılaştığına, hatta en büyük müşterilerinden birisinin Ines’in konuşması ortasında eşini alışverişe götürmesini rica ettiğine şahit oluyoruz. Hatta patronu ile arasında geçen rahatsız edici “Feminist duygularına zarar vermek istemem Ines ama bence cazibenle onu ikna edebilirsin.” diyaloğu da kanımca bilinçli şekilde seyirciyi rahatsız etmek gayesi ile yazılmış bir replikti. Sonrasında bunlardan daha da rahatsız edici birtakım replikler ve Ines’in kendince adaptasyon hamlesi olarak çok soğuk ve maskulen bir portre geliştirmesi de aslında durumun vahametini görmemizi bir kez daha sağlamış oldu.
Maren Ade Hanımefendi yanında bir de sanat yönetmenimiz Malina Ionescu Hanımefendi’yi anmak benim boynumun borcudur. Uzun bir kısmı Romanya’da geçen filmimiz için tasarlanmış her mekân buram buram Doğu Avrupa kokuyordu. Ayrıca yine soğuk atmosferi yansıtma konusunda yönetmene olan desteği ve yeteneğinden dolayı sinematografiden sorumlu Patrick Orth Bey’e de bir teşekkür iletelim.

2 saat 42 dakika boyunca izlerken hem yer yer absürtlüğüne hayran kalıp eğlendiğim yer yer ise derin kuyulara dalıp fazlaca düşünüp hüzünlendiğim bu filmi size şiddet ile öneririm sevgili okurlar. “Toni Erdmann”, belki de birçoğumuzun içinde bulunduğu iş keşmekeşinde izleyicide uyanma hissi yaratan bir film. Tatsız bir haber olarak ise bu filmin Amerikan remakeinin yapılacağını belirteyim. Her ne kadar başrolde Jack Nicholson ve Kristen Wiig isimlerini görmek ufaktan bir “Hakkaten olur ha!” nidası salıvermeme sebep olsa da yönetmen koltuğunun Maren Ade’den çekilip alındığını duymak ziyadesiyle keyfimi kaçırdı. Haydi koşunuz ve bu güzel filmi izleyiniz. Sonuçta Winfried’in de dediği gibi “Bunu ya da şunu yapmak zorundasın, ama bu arada hayat geçip gidiyor”. Esen kalın sevgili okurlarım, sevgilerimi ve saygılarımı size sarı zarf içinde yolluyorum. Aman devlet memurları bir korkuya kapıldığınızı görür gibiyim, korkmayın gelen yalnızca sevgilerim :D.
Yazı: İnci Ece Akyalçın