“Başımı Dik Tutacağım… En Yukarıda!” – “Moxie” Film Eleştirisi

Moxie
“Moxie” film afişi

Mer haa baa! A-ah! “8 Mart haftası bitmedi mi yaaav yine mi toplumsal cinsiyet eşitliği temalı film, yine mi feminizm?” dediğinizi duyar gibiyim. Her zaman! Evet efendim yukarıdaki ip ucundan da anlayacağınız üzere bu hafta da sosyolojik cinsiyet kalıplarını yıkmak, insan olmak üzerine çekilmiş bir film ile karşınızdayım: Moxie. Netflix’in 2021 yapımı bu yeni filmi üzerine konuşmadan önce genel künyemize bakmakta her zaman fayda var, biliyorsunuz.

Moxie
Solda yönetmen koltuğundaki, aynı zamanda oyuncu kadrosunda da boy gösteren Amy Poehler ve sağda Hadley Robinson

Moxie” yönetmen koltuğunda karşımıza oyuncu kimliğiyle ve türlü ödül törenlerindeki mizahi performanslarıyla yakından tanıdığımız Amy Poehler’ı çıkarıyor. Bu filmin Amy Poehler’ın ilk yönetmenlik tecrübesi olduğunu söylemekte fayda var. Söyleyelim ki eleştirilerimizi daha doğru bir noktadan yapabilelim değil mi? Jennifer Mathieu’nun aynı adlı romanından filmi ekrana uyarlayan isimler ise Tamara Chestna ve Dylan Meyer. Oyuncu kadrosuna gelecek olursak karşımıza yine Amy Poehler’ın kendisi ile Marcia Gay Harden gibi deneyimli isimler yanında Hadley Robinson, Lauren Tsai, Alycia Pascual-Peña, Nico Hiraga, Sabrina Haskett, Patrick Schwarzenegger ve nicesi gibi asla tanımadığımız bir sürü isim çıkıyor. Ancak normal şartlarda bu tarz amatör isimlerin performansları felaket borazanları çaldıracakken bu filmde oyunculuklarla ilgili büyük bir sıkıntı olmadığını belirteyim.

Moxie
“Moxie”nin uyarlandığı aynı isimli Jennifer Mathieu romanı

Gelgelelim filmimizin konusuna: 16 yaşında sessiz bir kız olan Vivian (Hadley Robinson), yaşadığı küçük kasabada en yakın arkadaşı Claudia ile (Lauren Tsai) “kimselere bulaşmadan” sakin bir lise hayatı sürmek istemektedir. Ancak okullarında ikamet eden ve her Amerikan filminde bu modelden bir tane mutlaka olan, futbol takımının kaptanı şerefsiz Mitchell Wilson’ın (Patrick Schwarzenegger) önderliğindeki yine bir grup şerefsiz birey okullarında türlü şerefsiz eylemde bulunmaktadır. Evet bir cümle içinde bu kadar çok şerefsiz dediğime göre bu işte bir şerefsizlik olduğunu anlamış olmanız gerekir. Anlamadıysanız örneklendirelim: Örneğin bu şerefsizler her sene okuldaki genç kadınları bir liste halinde, “En güzel göğüsler”, “En güzel popo”, “En ezik” vb şekilde nitelendiriyorlar ve listeyi okuldaki herkese kısa mesaj ile gönderiyorlar. Bu durumdan zaten rahatsız olan ana karakterimiz Vivian ise sınıflarına yeni gelen Lucy’nin Mitchell’a (Alycia Pascual-Pena) karşı dik duruşu sayesinde içinde bulundukları bu erkek egemen atmosferi daha da sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulama, annesinin gençlik yıllarından kalan eşyalarını kurcalarken karşılaştığı birçok feminist afiş, bildiri ve fanzin ile daha da büyüyor ve Vivian’ı “Moxie” adlı fanzinleri hazırlayıp gizlice okula yaymaya itiyor.

Moxie
Vivian (solda) ve Lucy (sağda)

Önce “Moxie”nin olumlu yanlarına değinerek eleştirime başlayayım. İçinde yaşadığımız dünyada kadın olmak başlı başına çok zor. Hayatımızın her döneminde ve her yaşta cinsiyetimiz sebebiyle hafife alındığımız, dinlenmediğimiz, yapamazsınlarla nitelendirildiğimiz bir atmosferde yaşıyoruz. Ancak her gencin geçişinde sorun yaşadığı bir süreç olan ergenlik, her şeyin olduğu gibi cinsiyet kodlarının da çok daha acımasızca ve açıkça suiistimal edildiği bir dönem. “Moxie” öncelikle bu döneme ışık tutarak genç kadınlara belki umut belki de örnek teşkil etme noktasında güzel bir iş çıkarmış denilebilir. Bununla birlikte film boyunca düzenli olarak, normalleştirilmeye çalışılan ancak son derece mide bulandırıcı olan birçok durum açıkça gözümüze sokuluyor. Sınıftaki erkeklerin vücutlarıyla dikkat çekmek için sürekli üstü çıplak gezerken, kadın öğrencilerden birinin askılı giydiği için okuldan uzaklaştırıldığını görüyoruz. Aynı şekilde Mitchell’ın Lucy’e, sırf ona karşı gelip fikrini belirttiği için yaptığı zorbalığı Vivian’ın uzaktan izlemesi ve sonrasında Lucy’e “Mitchell böyledir, ses çıkarma ve başını eğ. Seninle uğraşmayı bırakır.” demesi üzerine Lucy’nin “Başımı dik tutacağım… En yukarıda!” cevabını vermesi de yüreklendirici ve dikkat çekici noktalardan biriydi. Ayrıca Seth (Nico Hiraga) karakterine de değinmek ZA RU Rİ! Seth sapına kadar feminist bir genç adam. Etrafında olan biten tüm haksızlıklara, kadınlara yapılan çirkin muameleye ve nicelerine karşı artık yeter demeyi biliyor. Moxie hareketine de son derece aktif şekilde destek veriyor. Seth’in önemi ise bir grup kadın bireyin aşağıda değineceğim anlamsız yaranma dürtüsüyle sarf ettiği “Ben feminist değilim.” vurgusuna karşı feminizmin ne kadar kapsayıcı bir hak mücadelesi olduğunu izleyiciye güzel şekilde aktarmayı başaran bir araç olmasıydı. Siz de artık sizinle dalga geçmek için “Höhöhöh sön föminist misin?” diye böğüren birtakım bireylere, “Evet, sen değil misin?” diye soruverirsiniz.

Moxie
Şerefsiz Mitchell Wilson

Ancak bana kalırsa “Moxie”nin en vurucu olduğu iki nokta bir kadın olarak müdürün her daim Mitchell’ı örnek öğrenci olarak göstermeye çalışması ve hakkındaki şikayetleri sürekli olarak örtbas etmesiydi. Bence filmin toplumdaki taraflı ve kokmuş tavra en iyi ayna tuttuğu anlar bunlardı. Birçok kadının hala kendi cinsel kimliğini, karşı cinse kendini kabul ettirerek ispat etmeye çalıştığını düşünürsek, hikâyenin gerçekle bir figür üzerinden ne güzel örtüştüğünü anlamak daha kolay olabilir. Bu örtüşmenin en iyi yansıdığı diğer nokta ise ponpon takımının kaptanı Emma’nın (Josephine Langford) aslında çok ciddi bir psikolojik şiddete uğramasına rağmen sesini hiç çıkarmamayı seçmesiydi. Bütün film boyunca okuldaki “statüsünü” kaybetmemek adına sessiz kalan Emma’nın, finalde yaptığı açıklama ise yaşadığımız acı gerçekleri yüzümüze bu sefer bir tokat gibi değil de daha çok yumruk gibi vurdu.

Moxie
“Moxie” toplantısı gibi bir şeydir bu

Filmin benim nezdimde eksik ve yer yer yanlış bulunan noktalarına taş atma vakti değildir de nedir? Öncelikle filmin lise konseptinde olması ile ilgili bir sorunum yokken; hikâyenin zaman zaman sıradan bir Amerikan lise filmi havasına fazlaca bürünmesi bu anlarda biraz kalitesiz bir seyir keyfi yarattı. Özellikle final sahnesi, çok ama çok vurucu olması gerekirken öğrendiğimiz gerçeğin ağırlığını bir kenara atıp festival havasına bürünüverdik.

Bunun dışında filmin bu denli feminist bir çizgi üzerinde yürümek isterken; Vivian’ın aslında Mitchell’ın karşısına spor bursu oylamasında rakip olarak çıkardıkları Kiera’nın, Mitchell’ın sabotajı ve manipülasyonu sebebiyle bursu kaybetmesi yüzünden üzgün olması şeklinde kurgulanan bir sekansta bir anda “Babam beni Noel’de neden hiç aramıyor?” demesi de neydi? Bu çıkış kitapta da böyle miydi yoksa bu haltı senaristler mi yedi bilmiyorum ancak bir kadının toplumsal cinsiyet mücadelesinin arkasına “daddy-issues” koymak kadar feminizmle bağdaşmayan, yavan ve çarpık bir fikir olamaz. Ha yani diyorsunuz ki bir kadının yanlış giden bir şeyleri düzeltmesi için illaki ya babasıyla sorunu vardır ya sevgilisi aldatmıştır ya hiç sevgilisi yoktur ya çirkindir ya şişmandır ya lezbiyendir… He doğru bir de o var. Lucy’e lezbiyen sahne yazılması.  Bu denli özgür ve başı dik bir karakter yazdınız akabinde de lezbiyen yaptınız. Tebrikler anti-feminist klişelerin ortasında macarena dansı yapıyorsunuz. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu tespitin kesinlikle ama kesinlikle homofobi ile bir alakası yok. Sadece anlamsız ya da küçük gibi gözüken bu detayların aslında toplumda hakkını arayan kadınların arkasından fısır fısır konuşulan bir sürü dedikodudan yalnızca biri olduğunu bilin istedim… Belki bir dahakine daha dikkatli olursunuz.

Moxie
“Moxie” ekibi

Geldik yazımızın sonuna sevgili okurlar. “Moxie” çıkış noktası ve niyeti iyi olmasına karşılık, aktarım hatalarını da içinde çokça barındıran bir gençlik filmiydi. Seyir zevki yüksek ve eğlenceli olmasına rağmen bir sinema şaheseri olmadığı da ortada. Yine de bir ilk film olduğunu da hesaba katarak Amy Poehler’ın üstüne çok gitmiyoruz. Daha iyilerini bekliyoruz Amy Hanım, niyetinize sağlık! Ben artık burayı terk ediyorum sevgili okular. Sizlere saygılarımı ve sevgilerimi yanında N-95 maske hediyesiyle zarfa koyup gönderiyorum. Sevgilerimle ve saygılarımla kalbinizi; maskeyle de ağzınızı burnunuzu kapayın!

Yazı: İnci Ece Akyalçın