Bu haftaki filmimiz, yönetmen Samuel Benchetrit’in kendi otobiyografisinin ilk cildi olan “Les Chroniques de l’Asphalte”e dayanıyor. Başrollerini Isabelle Huppert, Valeria Bruni Tedeschi, Gustave Kervern, Michael Pitt, Jules Benchetrit ve Tassadit Mandi’nin paylaştığı film, 2015 Cannes Film Festivali’nde “Özel Gösterimler” bölümüne seçilmiş.
Paris banliyösünde yıkık dökük bir apartmanda gerçekleşen apartman sakinleri toplantısı ile açılıyor filmimiz. Apartman sakinleri bozulan asansörlerinin tamir edilmesine karar verirler. Ancak ikinci katta oturduğu için asansörü kullanmadığını ve bu nedenle tamiri için de para vermek istemediğini söyleyen Sternkowitz (Gustave Kervern) hariç. Apartman sakinlerince asansör kullanmaktan menedilir. Ancak Sternkowitz, apartman yöneticisinin evinde gördüğü kondisyon bisikletinden edinince işler değişecektir. Hiç durmaksızın adeta büyülenmiş gibi bisikleti sürünce hastaneye kaldırılır ve bir süre için tekerlekli sandalye kullanması gerekir.
Asansör kullanmaktan kendi tercihiyle menedilen Sternkowitz ise asansörün hareketlerini izleyerek apartman sakinlerinin asansörü kullandıkları saatleri belirler ve kendisine asansörü kimsenin haberi olmadan kullanabileceği ve böylece dışarı çıkabileceği bir saat dilimi belirler. Ancak bu saatler akşam 11 ile sabah 5 arası olunca işler biraz karışır. O saatlerde açık bir market bulamadığı için bir hastanenin otomatından beslenecektir (internetten alışverişin kılcal damarlarımıza işlediği bu günlerde enteresan bir olay tabii). Neyse, Sternkowitz hastaneden ayrılırken molaya çıkmış bir hemşireyle (Valeria Bruni Tedeschi) tanışır ve onu görebilmek için her gün hastaneye gider. Tabii kendisini NatGeo fotoğrafçısı olarak tanıttı hemşireye.
Diğer ikilimiz ise aslında annesiyle yaşasa da tek başına yaşıyormuş gibi gördüğümüz Charly (Jules Benchetrit) ve bu yıkık apartmana neden taşındığı belli olmayan Jeanne Meyer (Isabelle Huppert). Aslında Huppert filmde ta kendisini oynuyor. Bir sabah asansörün kapısını tekmelerken karşı komşusu ergen Charly ile tanışacak, daha sonra evinin anahtarını içeride unutunca ondan yardım alacaktır. Onların arasında da değişik bir dostluk Meyer’in filmleri ve bir tiyatro oyunu vasıtasıyla yeniden sahnelere geri dönme isteğiyle kurulacaktır. Meyer yapımcılarla görüşmeye gidip zil zurna sarhoş dönecek; Charly evde oyun metninin bir taslağını bulacaktır. Oynamak istediği karakterin 15 yaşında olduğunu ve aslında tüm bu sıkıcı karakterlerden ziyade güçlü ve kötü anne karakterini oynamasının onun için daha iyi olacağı konusunda fikir verecektir.
Banliyönün eskimiş ve bakımsız bir binası etrafında yalnız 6 karaktere odaklanan bu film tam bir pazar sineması filmi. Ne metaforlarla, imgelerle, sembollerle yoruyor insanı ne de 2 saatimi buna mı harcadım tadı bırakıyor damakta. Halihazırda hafta sonu kısıtlamaları devam ederken izleyin derim.
Yazı: Zeynep Tanyeri