Little Simz – “Sometimes I Might Be Introvert” İncelemesi

Eveeet, sevgili okurlar! Herkese yeniden merhaba! Upuzun bir aranın ardından tekrar bir müzik yazısıyla sizlerle beraberiz. Verdiğimiz bu uzun ara süresince müzik dünyasında pek çok olumlu ve olumsuz gelişme olduğunu belirtmeme gerek bile yok herhalde. Her biri olmasa da spesifik olarak birkaç tanesinin detaylarına gireceğimin de farkındasınızdır diye düşünüyorum. Zira bahsi geçmezse çok çok ayıp edeceğimiz şeyler gerçekleşti bu süre içerisinde. Bu yazımda özellikle bahsetmek istediğim şey ise Britanyalı rapçi Little Simz’in çiçeği burnunda uzunçaları “Sometimes I Might Be Introvert”. Gelin, hep beraber bu yepyeni işi incelemeye koyulalım o halde!

Nijerya asıllı Londralı rap sanatçısı Little Simz, iki sene evvel biz hayranlarına sunduğu “Gray Area” adlı uzunçalarını çok beğenen ve onun yeteneklerinden daha fazla faydalanmamız gerektiğini düşünen bendeniz, bu yepyeni albümle istediğimi aldım diyebilirim. Ancak, istediğimi almaktan çok daha ötesini sundu bizlere Simz. Zira Simz, bu albümünde daha içsel, duygu yüklü ve kişisel bir yol tercih ederek duygu, düşünce ve tecrübelerine biz dinleyicilerini daha fazla dahil etmeyi uygun görmüş. İyi ki de öyle yapmış. Çünkü, ladies and gentlemen, senenin en ama en iyi albümlerinden biriyle karşı karşıyayız!

Little Simz
“Introvert” video klibinden bir kare

Oldukça dikkatli bir şekilde hazırlanıp harmanlanan bu patlayıcı deneyim, lirik anlamda vaat ettiklerinin yanı sıra müzikal olarak da çok ama çok zengin. Basit bir sample düzleminden ziyade alabildiğine dolu ama asla kulağa fazla gelmeyen bir arka plan ile iç içeyiz albüm boyunca. Bu çok zengin orkestra, albümün halihazırda arşa çıkmış flow ve lirik şahaneliğini daha bir anlamlı kılıyor ve Simz’i neden çok ama çok sevdiğimizi bir kez daha sağlam bir şekilde bizlere hatırlatıyor. Yeteneğinden faydalanmamızdan da öte bizlerin gözüne gözüne sokuyor Simz ne kadar müthiş bir sanatçı olduğunu. Bir önceki albümünün de üstünde bambaşka bir seviyede gökyüzünde süzülüyor şu sıralar adeta.

Aynı anda hem groovy hem caz hem melankolik hem de kızgın olmayı başarıp müzikal birçok yönlülük teşkil etmeyi başaran Simz, magnum opus’unu (latince: büyük eser, büyük iş) sundu mu bizlere? Bence kesinlikle öyle. Kariyerinde sürekli tırmanışta olduğunu da göz önünde bulundurursak Simz’in ne kadar heyecan verici, dudak uçuklatan ve yürek hoplatan bir müzisyen olduğunu onu tanımayanlar kullandığım kelimelerden ve üzerimdeki etkisinden kolaylıkla çıkarmışlardır.

Little Simz
“Gray Area” albüm kapağı

Bir önceki albümü “Gray Area”, daha üstü kapalı bir albüm iken bu albüm daha renkli, iç gözleme dayalı ve çok daha kişisel olmuş desek yanılmış olmayız. Önceki albümünde çoklu ve farklı bir hikâye anlatım tekniğini tercih eden Simz, bu albümünde tek bir konsepti tüm albüme yayarak hem boyut hem de tema anlamında gerçek bir bütün ortaya çıkarmayı başarmış. İsminden de anlaşılağı üzere daha içe dönük ve duygu / düşünce yükü çok daha ağır bir uzunçalar bu elimizdeki.

Uzun playlistine nazaran su gibi akıp giden bir albüm olan “Sometimes I Might Be Introvert”, parçalarının birbiriyle olan şahane ahengi ve bütünlüğü ile de göz kamaştırıyor adeta. Albümün giriş parçası, “Introvert”, hem içe dönük hem de intro kelimesiyle giriş parçası anlamı verilmiş şahane bir parça. Yaylıların şahane kullanımı ve Simz’in harika barları ile albümün yazarının niyetini belli ediyor: tematik ve felsefi tonun aktarımı. Yaylıların ve orkestral düzenlemelerin bu denli şahane bir biçimde kullanılması bana Kanye West’in 21. yüzyılın belki de en eşsiz birkaç işinden biri olan “My Beautiful Dark Twisted Fantasy” adlı magnum opus’unu hatırlattı. Dinleyen ve sevenler bilir ki o albümde de Kanye, arka planda bu tarz bir aranjman tercih ederek albümü bambaşka bir seviyeye çıkarmış ve bizlere sonsuza dek dinleyeceğimiz bir şaheser bırakmıştı. Dönelim Simz’e…Bu benzerliğin yanı sıra yorumlama, okuma ve yer yer flowlarda da New Yorklu efsanevi rapçi Nas’i de anımsatıyor diyebiliriz. Ancak bu benzerlik ve anımsatmalar Simz’in tarzını gölgelemiyor elbette. Bunlar yalnızca Simz’in yeteneğinin ve potansiyel gücünün nerelere uzanabileceğini gösteriyor. İlk parçadan itibaren, özellikle ilk parçada, koro ve enstrümantal kısımlar parçanın lirikleriyle muazzam bir bütünlük ortaya koyarak albümün yoğun ama asla kafa bulandırmayan o tonunu bizlere havalı bir tavırla gösteriyor.

Little Simz
Little Simz sahnede

Albümün zenginliğine ve değindiği konuların öneminden bahsetmeye devam edecek olursak takip eden parça ile yani albümün ikinci parçası ile yapabiliriz bunu. “Woman” adlı parça, ismiyle müsemma. Dünyanın farklı yerlerinden bambaşka kökenlerden, kültürlerden ve topluluklardan tüm kadınlara adanmış bir neo-soul parçası. Simz’in şiirselliği ve müziği, aslında onun dünyaya dair vizyonunu ve bir kadın olarak neler hissettiğinin muhteşem bir yansıması diyebiliriz.

Albüm boyunca conscious hip-hop ile daha haşır neşir olduğumuz parçalarda Simz’in tonu ve enerjiyi biraz daha, haklı olarak, alçaltarak mesajını daha bir farklı vermeye çalıştığını anlıyoruz. Ancak daha kişisel bir hikâye anlatımı tercih ettiği “I Love You, I Hate You” gibi parçalar o yoğunluğu iliklerimize kadar hissettiğimiz kısımları albümün. Özellikle bu parçada, Simz’in babasıyla olan kırılgan ilişkisine yakından tanıklık ediyoruz. Parça albümün hem müzikal enstrümantasyon hem de lirik anlamda en çok parlayan yıldızlarından biri hiç şüphesiz. Devamında gelen iki parçalı “Little Q”da hem bir aile üyesine karşı takdir nişanesi gösteriyor sevgili Simz hem de siyahilerin yaşadıkları zorlukları sistem içerisinde kendilerine nasıl zorluklar yaşattığından bahsediyor.

Little Simz
“Woman” video klibinden bir kare

Albümün devamında hardcore hip-hop’tan neo-soul’e jazz rap’ten conscious’a uzanan geniş bir yelpaze söz konusu. Bu yelpazeyi içe dönük bir şiirsel konseptle bir bütün haline getirip bizlere gerçek bir şaheser sunmuş Little Simz. “Speed”den “Standing Ovation”a, “Protect My Energy”den son parça “Miss Understood”a dek yazı boyunca belirttiğim pek çok şeyi teker teker ancak hiç acele etmeden ilmek ilmek işliyor. İşte tüm bunların neticesinde de 2021’in en şahsına münhasır, en özel albümlerinden birini elde etmiş oluyoruz. Müziksever ve hip hopsever olmak için harika bir zaman şüphesiz.

Kısaca özetleyecek olursam, Little Simz radarıma 2019 tarihli “Gray Area” albümüyle girerek yalnızca bana Britanya rap sahnesini tanıtmakla kalmadı aynı zamanda rap / hip hop sahnesine emek veren kadınların daha büyük platformlarda boy göstermesine de ön ayak oldu. Bu yepyeni albümüyle Simz’in sanatçı yönü bambaşka bir boyuta yelken açmış ve kendisi iç dünyasında esen fırtınaları dahil olduğu topluluğun yüzyıllardır maruz kaldığı sıkıntılarla bir araya getirerek biz sevenleri ve müzik dünyasına yepyeni bir şaheser kazandırmayı başarmıştır. Sene boyunca dinlemekten ve incelemekten en keyif aldığım birkaç albümden biri olan “Sometimes I Might Be Introvert”, asla kaçırılmaması gereken bir yolculuk ve Little Simz’in yeteneğinden nasiplenmek için biçilmiş bir kaftan. Sene sonu listemde en tepede bir yerlerde olacağından hiç şüpheniz olmasın. İnanılmaz ve büyülü bir 65 dakika geçirmek isteyen kim varsa bu albümü dinlesin ve ismini aklına kazısın. SIMZ IS BACK!

“Your introversion led you here

Intuition protected you along the way

Feelings allowed you to be well balanced

And perspective gave you foresight.”

 

Yazı: Ege Demir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir