Katastrofik Bir Seneden Geriye Kalan Güzellikler – 2020’nin İyileri

KATASTROFİK BİR SENEDEN GERİYE KALAN GÜZELLİKLER – 2020’NİN İYİLERİ

Ne yıldı ama! Ne umutlarla başlamıştık halbuki. Umduğumuz gibi gitmeyen, olağanüstü olayların kolayca sıradanlık mertebesine eriştiği ve çok ama çok uzun bir süre hatırımızdan silinmeyecek manzaralara tanıklık ettiğimiz bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Sosyal, toplumsal ve daha birçok anlamda yaşayışımızı neredeyse tamamen değiştirmemize sebep olan 2020 senesinde yine de yüzlerimizi güldüren ve kulaklarımızı sevindiren gelişmeler de yaşandı elbette. Bu yazımda, bu sarsıcı senenin bizlere armağan ettiği bazı önemli albümleri sizler için derleyip kısaca değerlendirmelerde bulunmayı amaçladım. Hadi bakalım, kemerleri bağlayalım!

Yeni normal
Yeni normal

Birçok janrdan farklı ve değerli olduğunu düşündüğüm albümlere yer verdiğim bu yazımda herhangi bir sıralamaya bağlı kalmayı düşünmemekle beraber değerlendirmelerimin kesinlikle kişisel tecrübelerime, zevklerime ve isteklerime bağlı olduğunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. O halde hiç vakit kaybetmeden albümlerin içine dalmaya başlayalım.

Windswept Adan

ICHIKO AOBA – “Windswept Adan”

[Chamber folk/Ambient]

İçerisinde bulunduğumuz ayın ilk günlerinde piyasaya sürülen bu güzide albüm, bizleri bambaşka diyarlara sürükleme garantisi veriyor adeta. Albüm boyunca hüküm süren dingin, huzurlu ve berrak hava dinleyenini içinde bulunduğu herhangi bir ruh halinden arındırarak kendi radarına sokmayı ustalıkla başarıyor. Önümüzdeki ay 31. yaşını kutlayacağımız Ichiko, bu muazzam chamber folk albümüyle 2020 senesinin tüm o stres dolu ve kaotik anlarını unutturarak harika melodiler eşliğinde gerçekleştireceğimiz çok ama çok hoş bir yolculuğa davet ediyor bizleri. 

Favori parçalarım: Prologue, Pilgrimage, Adan no Shima no Tanjyosai

JESSIE WARE – “What’s Your Pleasure?”

[Dance pop]

Bu senenin şüphesiz en iyi albümlerinden biri Jessie Ware’in dördüncü uzunçaları “What’s Your Pleasure?”. Parmaklarınızı şıklatarak ve ellerinizi çırparak dans etmenizi sağlayacak bu güzide albüm, eskinin dans melodilerini almakla kalmıyor bu aldığı melodileri yeniyle o kadar güzel harmanlıyor ki bize de sadece şapka çıkarmak düşüyor. Disko hala turp gibi, ayakta ve sizleri sarsmak için hazır bekliyor! Jessie’nin sesi ve muhteşem dans ritimleriyle kaybolacağınız bu müthiş albüme bir kulak verin derim. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.

Favori parçalarım: Spotlight, Save a Kiss, What’s Your Pleasure?

FIONA APPLE – “Fetch the Bolt Cutters”

[Art pop]

E tabii ki, böyle bir seçki hazırlayıp içerisinde canımız, kanımız, çok sevdiğimiz Fiona’mızı bulundurmasak olmazdı asla. Fiona’yı nispeten geç keşfetmiş biri olarak bu durumdan sürekli yakınmakla beraber şunu söylemem gerekir ki bu albüm benim bu sene dinlediğim en müthiş şeylerden biri. Duyup duyabileceğiniz en iyi söz yazarlarından biri Fiona. Bu su götürmez bir gerçek. Ancak iş sadece söz yazarlığını kotarabilmek değil. Bu söz yazarlığını iyi bir hikâye anlatım tekniği ve güzel ritimler, melodiler ve ezgilerle birleştirdiğin zaman, işte o zaman kusursuzluğa el sallamış oluyorsun. İlk saniyelerinden itibaren sizi alıp sürüklemeyi başarıyor albüm. Fiona’nın 2012 yılındaki son uzunçalarından sonra bu kadar süre beklemesinin meyvesini aldığını düşünüyorum. Daha önce “Shameika” parçası ile alakalı küçük bir haberle de andığımız güzeller güzeli Fiona’mız, 2020 senesine koca bir başyapıt bırakarak damgasını vurmuş diyebiliriz kesinlikle. Kaçırmamanız gereken bir lezzet.

Favori parçalarım: Shameika, Newspaper, Cosmonauts

THE FLAMING LIPS – “American Head”

[Neo-psychedelia]

Bu arkadaşları ilk dinlediğimde nasıl büyülendiğimi unutamıyorum. 90lar sonu ve 2000ler başında çıkardıkları iki muhteşem albüm (The Soft Bulletin, 1999 ve Yoshimi Battles Pink Robots, 2002) beni bu arkadaşlara acayip derecede yakınlaştırmıştı. Alışılmadık duruşlarının bir tezahürü olarak değerlendirebileceğimiz başka bir albümle bu tuhaf seneyi daha çekilir hale getiren birkaç küçük nüanstan biri bu parçalar bütünü. Düşsel dokular, düşünceli ve samimi sekanslardan oluşan bu bütün, kayıp sayılabilecek bir on yılın ardından bir diğerine giren grubun aslında ne kadar büyük bir değer olduğunu bizlere hatırlatıyor adeta.

Favori parçalarım: Flowers of Neptune 6, Will You Return, At the Movies on Quaaludes

RUN THE JEWELS – “RTJ4”

[Hiphop]

“Run them jewels fast!”. Son 10 senenin en başarılı, en etkileyici hiphop ikilisi Killer Mike ve El-P’den oluşan Run the Jewels, dördüncü albümlerini senenin başlarında çıkarmıştı. Şu dizeleri yazdığım anda bile ilk dinlediğim andaki etkileyiciliğini hissedebildiğim çok çok iyi bir albümden bahsediyoruz. Cılkı çıkmış, yozlaşmış ve tehlikeli bir dünyada yaşadığımızı mustarip olduğumuz konulara ustaca değinerek suratımıza koca bir tokat atarcasına hatırlatıyor bize ikilimiz. Müthiş dizeler, harika kelime oyunları ve inanılmaz konuk sanatçı seçimleriyle “RTJ4”, şüphesiz bu senenin en dudak uçuklatıcı albümlerinden biri.

Favori parçalarım: Yankee and the Brave, A Few Words for the Firing Squad, Walking in the Snow

IMPERIAL TRIUMPHANT – “Alphaville”

[Avant-garde/Black metal]

Evet, birçoğunuza yukarıda belirtmiş olduğum müzik tarzı tuhaf veya anlaşılmaz gelebilir. Anlayışla karşılayabilirim bunu ancak bu düşünceniz veya başkasının benzer bir düşüncesi bu albümün etkileyiciliğini herhangi bir şekilde etkilemez. Jazz müziği, ekstrem ve black metal ile muhteşem bir şekilde harmanlayarak harika bir karışım elde etmiş olan bu New York’lu dostlarımız, bize bahsi geçen türlerde sınırların zorlanmasıyla neler elde edilebileceğini örneklerle gösteriyor. Sürreal bir distopik kabusta kaybolduğumuz bu güzide albüm, muhtelif ögeleriyle bize eskilerin meşhur jazzcısı Miles Davis’i bile anımsatıyor yer yer. Kesinlikle bir şans vermelisiniz bu albüme.

Favori parçalarım: Rotted Futures, Excelsior, The Greater Good

 

FLEET FOXES – “Shore”

[Indie folk]

İnanılmaz bir çıkış albümüyle dinleyenlerinin ağzını açık bırakmalarının ardından geçen 12 senede, bize nasıl bir grup olduklarını birkaç kez daha hatırlattılar. “Shore” ile bu seneyi müzik anlamında zenginleştirmeyi başaran Fleet Foxes, o ilk çıkış albümündeki ögelere sadık kalıp sadece bununla yetinmemiş, zor zamanlarımızda ve çıkış yolu aradığımızda nasıl ilerleyebileceğimizi ve bireysel olarak neler yaparak büyüyeceğimizi bize hatırlatan bir albüm yaratmayı da başarmış. Güneşli ve yorucu bir yaz gününün ardından günbatımını izlerken ne hissediyorsanız Fleet Foxes’ı dinlerken de aşağı yukarı benzer şeyler hissedebilirsiniz. İyi ki müzik yapıyorlar. İyi ki bize böyle albümler sunuyorlar.

Favori parçalarım: Sunblind, Can I Believe You?, Featherweight

THE STROKES – “The New Abnormal”

[Indie rock]

Julian Casablancas ve saz arkadaşları oldukça manidar bir başlıkla bu albümü biz fanilere sunalı 8 ay oldu. 2013 yılında çıkardıkları son uzunçalarları “Comedown Machine”in ardından bu yepyeni albüm yaraya merhem oldu adeta. Neresinden başlayıp bitirsem ki? Kapağında meşhur Brooklynli sanatçı Jean-Michel Basquiat’ın bir çizimine yer verilmesinden mi yoksa indie tarzın getirdiği uçarı olma halinin olgunlukla birleşiminin oldukça hoş bir meyvesi olmasından mı bahsetsem? Her halükârda bu albüm, sadece taze bir kan olmakla kalmayıp kataloglarında muhteşem bir parçanın da belirmesine yol açtı. Bugün geçireceğiniz en hoş 45 dakika olabilir bu albüm. Hemen deneyin!

Favori parçalarım: The Adults Are Talking, Why Are Sundays So Depressing, Brooklyn Bridge to Chorus

PERFUME GENIUS – “Set My Heart on Fire Immediately”

[Art pop]

Bu senenin şüphesiz en iyi albümlerinden biri. Kendine birçok yıl sonu listesinde de yer edinen bu harika albüm, Perfume Genius mahlasını kullanan Mike Hadreas’ın belki de en büyük işi. Bir başyapıt olduğu su götürmez bir gerçek. Açık bir şekilde karmaşık veya girift hissettirmeyen bir yapıya sahip olan bu albüm, ortalama dinleyiciyi de böylelikle kucaklamış oluyor. Mike’ın pop müziğe nevi şahsına münhasır bir dokunuşu olarak değerlendirebileceğimiz bu albüm, soyut arzulardan, insan vücudunun getirisi olan bazı zevk ve yüklerden de bahsetmekte. Ustalıkla örülmüş bu güzide albümü şiddetle tavsiye ediyor ve sizlere gün içinde geçirebileceğiniz en iyi 50 dakikayı vaat ediyorum.

Favori parçalarım: Whole Life, Without You, Jason

 

KID CUDI – “Man on the Moon III: The Chosen”

[Pop/cloud rap]

Ne diyebilirim ki? 10 senedir beklenen bir albüm. Müthiş bir hikâyenin son halkası. “Man on the Moon” hikayesinin sonuncusu olur mu orası henüz bir muamma ancak şunu söylemeliyim ki bu albüm, Cudi’nin son 10 senede çıkardığı en iyi albüm. Bu albümü bu listede bulundurmanın asıl sebebi bu kötü seneyi iyi hale getirmesi aslında. Otoritelerce karışık yorumlara tabi tutulan bu albüm, benim için oldukça yoğun geçen bir gün sonrasında kafamı rahatça dağıtabileceğim bir kaçamak. Üçlemenin hikâye ve anlatım bazında oldukça önemli parçalarını bünyesinde bulunduran “MOTM III”, dinleyiciyle sanatçı arasında etkileşim yaratan, ortak bir katarsis görevi görüyor. Humming olarak adlandırılan mırıldanma olayını ondan başka kimse bu kadar iyi yapamaz ayrıca. Aydaki adam geri döndü!

Favori parçalarım: Tequila Shots, Heaven On Earth, She Knows This

SLIFT – “UMMON”

[Space rock/Heavy psych]

Eklemeden geçemediğim çok çok hoş bir albüm. Belki de son 10 senenin en etkileyici space rock albümlerinden biri. Aslında space rock diye kategorize etmeme aldanmayın. Zira kendileri çok boyutlu bir müzik icra ediyorlar. Bu albüm, 1 saat 12 dakikalık bir yolculuktan çok daha fazlasını vaat ediyor müzikseverlere. Yarattıkları muazzam ambiyans ile bizleri adeta uzayın derinliklerine sürükleyen bu Fransız topluluğun deli dolu parçalarıyla kulaklarınıza bayram yaşatacağının garantisini verebilirim. Bulunduğunuz mekândan uzaklaşmak için gerçekten harika bir seçim olacağı kesin.  Bu senenin en kendine has, en hoş albümlerinden birini kesinlikle kaçırmayın. Düşündüğünüzden çok daha fazlasını kazanacağınıza bahse varım.

Favori parçalarım: Ummon, Citadel on a Satellite, Dark Was Space Cold Were the Stars

PHOEBE BRIDGERS – “Punisher

[Indie folk]

Bu senenin en hoş albümlerinden biri de sevgili Phoebe’den geldi. Los Angeleslı şarkıcı ve söz yazarının bu güzide albümü, onun kişisel tecrübelerine, karanlık hislerini keşfetmesine tanıklık etmemize olanak sağlıyor. İlk albümünün tesadüf olmadığını kanıtlamakla yetinmeyen Phoebe, aynı zamanda bu albümünde kişisel farkındalık, güzellik, mizah gibi birçok farklı konuya değinerek kendi bireysel yolculuğunda biz dinleyicilerin de rol almasını sağlıyor. 40 dakikalık bu hoş albümü kesinlikle denemeli, Phoebe’ye yolculuğunda eşlik ederek onun deneyimlerini ve anlatılarını sizler de tatmalısınız.

Favori parçalarım: Garden Song, Kyoto, I Know the End

FREDDIE GIBBS & THE ALCHEMIST – “Alfredo

[Hiphop]

Indiana doğumlu rapper Freddie Gibbs, 2020 senesinde de yeniliklerine devam ediyor. Oldukça akıcı, saf ve etkileyici samplelar ile içerisinde bulunduğu devinimi biz dinleyicilere ustalıkla yansıtan Freddie, albümdeki konuk sanatçı seçimiyle ve bu konuk sanatçıların parçalara eklediği dokunuşlarla bu senenin en iyi ve iddialı albümlerinden birine imza atmış. Tabii ki, bu güzide yapıtın yaratıcı ortağı The Alchemist’i tebrik etmeden veya ismini zikretmeden geçersek çok büyük ayıp etmiş oluruz. Konseptiyle, akıcılığıyla ve akılda kalıcılığıyla bu albüm, şüphesiz bu kötü senenin bize armağan ettiği müthiş bir eser olarak yıllarca hatırımızda yer edinecek. 10 şarkıdan oluşan 35 dakikalık albüm, müzikseverlere akıp giden, nasıl geçtiği anlaşılmayan hoş bir yolculuk vaat ediyor.

Favori parçalarım: Scottie Beam, Frank Lucas, Something to Rap About

CHLOE x HALLE – “Ungodly Hour

[R&B]

Bu acı dolu, unutulması gereken ama hatırımızdan asla silinmeyecek senenin nice hoş albümünün arasından sıyrılarak üst sıralara çıkan müthiş bir R&B albümü ile karşı karşıyayız. Genç yaşlarına rağmen bu müziğin büyük isimleriyle anılmalarına çok az kaldığını düşünüyorum. Bu harika albümü, ikilinin çağdaş R&B müziğine kendi zevkleriyle kattıkları müthiş bir yorum olarak değerlendirebiliriz sanırım. Georgialı kardeşlerin nasıl bir vokal kimyaya ve ahenge sahip olduklarını ikinci albümleri “Ungodly Hour” ile tasdikleyebilirsiniz. Kendinizden geçeceğiniz ve vücudunuzun her bir hücresiyle hareket haline ulaşacağınız bu albümü dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

Favori parçalarım: Do It, Forgive Me, Ungodly Hour

THE OCEAN – “Phanerozoic II: Mezosoic/Cenosoic

[Post-metal/Atmospheric sludge]

Listemin sonuna gelirken, bahsetmeden geçmemin kendilerine büyük bir ayıp olacağını düşündüğüm bir grup hakkında, Alman çılgın mühendisler topluluğu The Ocean ve son albümleri hakkında bir iki cümle söylemem lazım diye düşünüyorum. Tarihin farklı katmanlarına, devirlerine ve süreçlerine göz atmayı, katalogları boyunca bu olayı sürdürmeyi kendilerine amaç edinen bu deliler, bu albümde de bize bir yandan dünyanın bir başka jeolojik dönemiyle alakalı bilgiler verirken diğer yandan da müziklerinin ne kadar oturduğunu yüzümüze çarpıyor adeta. Metal müzik adına, senenin en çarpıcı albümlerinden birini dinlediğimi belirtmeden geçemeyeceğim. Tarihin tozlu sayfalarını bu albüm vasıtasıyla çevirmeyi, sertliği, atmosferi ve melankoliyi yine bu albüm vasıtasıyla tatmayı unutmayın. Gerçekten çok etkileyici.

Favori parçalarım: Jurassic/Cretaceous, Oligocene, Holocene

BONUS – Teselli İkramiyesi Kazanan Albümler

LIANNE LA HAVAS – “Lianne La Havas”

[Neo-soul]

Kendi adını taşıyan ilk, toplamda ise üçüncü stüdyo albümünü yayımlayan Lianne, müzikseverlerin karşısına “neo-soul’e dair ne var ne yoksa alın sizin olsun!” dercesine çıkarak adeta gövde gösterisi yapıyor. İnanılmaz bir ses, harika ritimler ve akıp giden, içinden çıkmayı asla başaramadığımız muhteşem bir 52 dakika ile baş başa bırakılıyoruz. Duygusallık, spiritüellik ve nice farklı konuya değindiği bu albüm, Lianne’in şu ana kadar ortaya çıkardığı en iyi iş bile olabilir. Bu seneye dair kaçırılmaması gereken detaylardan sadece bir tanesi.

Favori parçalarım: Bittersweet, Paper Thin, Sour Flower

CARIBOU – “Suddenly”

[Pop/Electronica]

Kariyerinde farklı mahlaslar ile müzik icra eden Dan Snaith, Caribou olarak beşinci kez karşımıza çıktığı bu albümünde yaptıklarıyla dinleyicinin bakış açısında taze bir değişime neden olacağını belirtiyor adeta. Elektronik ögelerin yer yer pop ile kesiştiği muhteşem anlara tanıklık ettiğimiz bu güzide albüm, oldukça çekici ezgilerin ve sampleların çok katmanlı bir prodüksiyon ile harmanlanmasıyla bambaşka bir seviyeye yükselmiş. Deneyimlenmesi gereken ve bu seneyi benim nezdimde güzel kılan bir başka araç olarak zihnimde yerini çoktan aldı. Kaçırmayınız efendim.

Favori parçalarım: New Jade, Lime, Magpie

THE AVALANCHES – “We Will Always Love You”

[Sampledelia/Dance]

“Since I Left You” gibi 21. yüzyıla damgasını vurmuş bir albümden sonra, önce 2016’da “Wildflower” ile dönen ve daha sonra da geçtiğimiz haftalarda bu harika albüm ile “biz hala buradayız!” diyen Avustralyalı deliler topluluğu hakkında çok da fazla konuşmaya gerek yok diye düşünüyorum. Albümün büyülü anlarını, alıp götüren melodilerini ve birbirinden değerli konuk sanatçılarını bir de tek başınıza deneyimleyin derim. 2020’nin uzatma dakikalarında biz müzikseverlere armağan ettikleri bu muhteşem eserle yüzümüzden koca bir tebessümü eksik etmememizi sağlayan bu delilere bir teşekkürü borç biliriz.

Favori parçalarım: The Divine Chord, We Will Always Love You, Oh the Sunn!

HAIM“Women In Music pt.III”

[Indie pop]

Haim kız kardeşlerin üçüncü uzunçaları yaz aylarının ortalarına doğru piyasaya çıktığında, doğrusu bu kadar hoş bir şey beklemiyordum. Ancak onlar beni ve birçok şüpheciyi adeta tokatlayarak haksız çıkardılar. Bu albüm kesinlikle ve kesinlikle şu ana kadar yarattıkları en güzel parçalar bütünü. Tabii ki, sadece indie tarzıyla sınırlı kalmıyor bu albümde bu harika müzisyenlerin yarattıkları. Şarkıların içerisine serpiştirdikleri muhteşem jazz ögeleri ve diğer nüanslarla beraber bu albüm Haim’in yeniden doğuşu olarak nitelendirilebilir. Bonus olarak belirtmeme aldanmadan, kesinlikle dinleyin ve dinletin efendim.

Favori parçalarım: Los Angeles, Summer Girl, Now I’m In It

YVES TUMOR“Heaven to a Tortured Mind”

[Psychedelic soul/Rock]

Bonus konseptine en çok uyan albüme geldi sıra. Bu albüm, belirli perspektiflerden bakıldığında oldukça deneysel, hatta devrim yaratacak niteliklere bile sahip diyebiliriz. Öyle herkesin ilgisini çekebilecek bir tarzda da ilerlemiyor sevgili Yves. Ancak yine de şunu belirtmeliyim ki Yves Tumor, tarzından bağımsız değerlendirilmesi gereken ve her eserinde kendini yıkıp yeniden tanımlayarak aşmayı başarabilen bir son dönem dehası. Her bünyeye aynı etkiyi yaratmayabilir ancak belki de olması gereken budur. Cüretkâr bir duruş sergileyen Yves Tumor’u bu seneye damga vuran sansasyonel albümüyle herkesin tanıması gerektiğini düşünüyorum.

Favori parçalarım: Gospel for a New Century, Kerosene!, Asteroid Blues

UNUTULMAYACAK BİR SENE

Etkisinden upuzun bir süre çıkamayacağımız, kimilerine travma etkisi yaratan ve adeta suratımıza koca bir yumruk yediğimiz bu yıldan sağ çıkabilmiş olmak da ayrı bir olay açıkçası. Tuhaf, üzücü ve olağanüstü olayların ardı arkası kesilmedi ama yazımın başında da belirttiğim gibi biz müzikseverleri sevindiren, kulaklarımıza bayram ettiren birçok albümü de tecrübe etmiş olduk. E tabii ki, gönül isterdi ki bahsi geçen sanatçıları ve onların albümlerini canlı olarak izleyebilelim. Tabii, sağlık etkeninin yanı sıra ekonomik etkenler de bu isteğimizi belirsiz bir süre için ertelememize sebebiyet veriyor.

Boş bir konser salonunda konser veren bir grup müzisyen

Bu yazımda sona gelirken altını çizerek belirtmem gerekir ki yukarıda bahsi geçen albümleri hayatıma dokundukları, benim nezdimde kıymetli oldukları ve üzerimde oluşturdukları etki yüzünden seçtim. Unutulmamalıdır ki müzik, herkesin hemfikir olacağı kriterlerin yanı sıra kişisel tecrübelerin tezahürü olan yorumlarla da değerlendirilmelidir. Mutlak iyi veya mutlak kötü olarak değerlendirebileceğimiz pek çok şey var tabii ki, bu yadsınamaz. Değerlendirme ölçütlerimizi bunlara göre belirlersek çok daha iyi sonuçlara ulaşacağımızı düşünüyorum. Genel kriterlerimden geçer not almakla kalmayıp hayatıma dokunmayı da başarabilmiş bu albümler topluluğunu umarım siz de deneyimleyip benzer veya bambaşka etkilerle karşılaşırsınız.

 

Herkese mutlu, sağlıklı ve müzikle dolu bir 2021 diliyorum.

 

Yazı: Ege Demir

 

2 thoughts on “Katastrofik Bir Seneden Geriye Kalan Güzellikler – 2020’nin İyileri

Comments are closed.