
Bir süredir kafayı resme takmış bulunuyorum. Benim elimden bir çöp adam çizmek bile gelmediğinden olacaktır belki ama insanın elinden göze böylesi hitap eden çizimlerin çıktığını bilmek beni büyülüyor. Sadece gözlemle gerçeğe çok yakın görüntüleri aktarmak bir yana, aslında hiç olmayan görüntülerin yaratılması fikri özellikle beni etkileyen kısmı diyebilirim.
Hayatımın bu dönemine kadar resim okumayla ilgili zerre yönelimim veya ilgim olmamıştı. Şimdi düşünüyorum ve bundan sonra baktığım hiçbir çizimin mesajının kaybolmasını istemiyorum. Bakmak ve görmek arasındaki fark gibi önümde duran resimlerin daha da içine girebilmek ve vermeye çalıştığı mesajı alabilmek adına okumalar yapmaya başladım. Elbette her zaman mesaj vermek için yapılmıyor bunlar farkındayım. Bazen sadece hisleri çıktıya dökmek ya da bakan kişide birtakım duygular uyandırmak da hedef oluyordur.
Portreler, manzaralar, natürmortlar, öykülemeler ve soyut çizimler… Anlayabilmek ve hissedebilmek için bu grupları ayrı ayrı deneyimlemem gerektiğinin farkındayım. Ve ben de benim için anlamlandırması en zor olandan başlamak istedim: Natürmortlar.
Natürmortları her yerde görebiliriz. Mutfaklarda yer alan renkli meyvelerin ve çiçeklerin yer aldığı tabloları düşünelim mesela. Bu kadar yakın ve yaygın aslında ama güzel bir görüntü olmasının dışında nesi vardır bu resimlerin?
Fransızca nature morte yani ölü doğa (İngilizce still life, Almanca stilleleben) anlamına gelen natürmortlar, cansız varlıklar ve hareketsiz nesneleri kompozisyonlayarak resimleme çalışmalarına verilen admış. Çok mantıklı evet devam edelim.
Kullanılan nesneler bozulmaya uğradıkça değiştirilebilir olduğu için ya da çizim süresi boyunca hiç bozulmayacak şekilde olduğu için ressamlar için konforlu bir tercih olduğunu söyleyebiliriz. Peki sadece gördüğümüz nesnelerin gerçeğe en yakın şekilde aktarımını mı görüyoruz? Hayır. Seçilen nesneler, renkler bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Örneğin kırmızı renk bir zamanlar çok çok pahalı olduğundan tablolarda cesurca kullanılması zenginlik belirtisiymiş. Aslında gördüğümüz şeyi tam anlamıyla anlayabilmek için döneme dair çok fazla detayı da öğrenmemiz gerekiyor.
Natürmort resimleri nedense kafamda Rönesans dönemiyle ilişkilendirmiştim; oysaki antik çağdan bu yana örneklerine rastlanıyormuş. Aslında adının konulması ve yaygınlaşması 17. yüzyılda olmuş. Öncesine baktığımızda Antik Mısır mezarlarında, Antik Yunan duvar resimlerinde de örneklerini görebiliyoruz. Ölüsünü çok muhterem şekillerde yolcu etmeye kafayı takmış Mısırlılar tahmin edebileceğimiz gibi ölüye sunulan yiyecekleri gösteriyor.

Orta Çağa geldiğimizde natürmortların dini sembolleri içerdiğini görüyoruz. Şaşırdık mı? Hayır, çünkü sanatın dine hizmet etmesi aşina olduğumuz bir mesele.
Şarabın İsa’nın kanını, ekmeğin İsa’nın etini, kelebek ve kuşların ruhu, kozanın yeniden doğuşu, ceviz içinin İsa’nın tanrısallığını, elma portakal gibi meyvelerin günahı (ilk günah), ceviz kabuğunun çarmıhın yapıldığı ağacı gösterdiğini öğrendiğimde konuşmaya başladı natürmort bana.

Simgesel olarak benzer boyutlarda olan ve aslında yine bir natürmort olan vanitas ise mesajları ahlaki boyuta taşıyarak meyveler, vazolar kullanmak yerine enstrüman, kuru kafa, kum saati, takılar gibi sembollerle veren çizimlere denir. Burada kuru kafa ölümü hatırlatan, takılar ve müzik aletleri dünyevi zevklere atıfta bulunan, kum saati ömrün süresini sunan sembollerdir. Resimlerde geçicilik ve ölüm simgelenir.
Dini ve ahlaki mesajlar vermenin yanında yukarı daha önce bahsettiğim renklerin zenginlik belirtisi olması gibi natürmortlarda ele alınan nesneler de zenginlik belirtisi olabiliyor. Yemek dolu tabaklar, burjuva evlerini süslemek ve mutfağının çeşitliliğini göstermek için oldukça renkli bir seçim. 17. yüzyılda bazı çiçek soğanlarının fiyatları ev fiyatlarıyla yarışır hale gelince zenginliğin de sembolü haline gelmiş. Zengin birinin sahip olabileceği ve resmedilebilecek çiçekler… Bu natürmortlara sahip olmak beraberinde saygınlığı da getiriyor.

Günümüze geldiğimizde ise natürmort, yeniden yorumlanarak nesnelerin sıradanlığına ve gerçekliğine odaklanmaya çalışmıştır. Günlük hayatımızda kullandığımız sıradan nesneleri sade bir fonda ve bir masa üstünde gördüğümüzde ne düşüneceğiz? Bu taze semboller, içinde yaşadığımız zamanda çizilmiş olduğundan, natürmortlardaki kompozisyon ve kullanılan nesneler üstüne fikir yürütmek eski çizimlere göre biraz daha kolay olmalı diye düşünüyorum. Ortada verilmek istenen bir mesaj varsa tabii. Zira yalnızca sunmak ya da ağzımızda o tadı hissetmemizi sağlamak için bile yaratılmış olabilirler.


Geçmişin çalışmalarını araştırarak anlamlandırmaya çalışmak daha kolay olabilir. Çünkü yüzlerce araştırma yapılmış ve herkes fikrini belirtmiş. Çağdaş sanatı anlamak ise bana her zaman için daha zor geliyor. Ama insanın kafası bir kere bu düşünceleri anlayabilip düşüncenin içine girebildiğindeyse devamı kendiliğinden gelen bir düşünsel şölen oluyor.
Artık natürmort kafasını öğrendiğimize göre karşımıza çıkan natürmortlara kafa tutabiliriz.
Sevgiler.
Kaynaklar: 1, 2: Rideal, L, “Resimler Nasıl Okunur?”, Yem Yayın, 3
Yazı: Aslınur Doğan
One thought on “Natürmort Kafası”
Comments are closed.