“Şeffaflık Toplumu”

“ŞEFFAFLIK TOPLUMU”

“Başkalarının hakkımda bilmedikleriyle geçinirim ben.”  (Peter Handke)

Bugün postmodernizmle ilgili diyebileceğimiz Byung-Chul Han’ın kaleme aldığı Şeffaflık Toplumu kitabını irdeleyeceğim. Kitabın yazarı Han, 1959 Seul doğumlu, eğitimini büyük ölçüde Almanya’da ve İsviçre’de görmüş bir kültür kuramcısı. Kendisi için günümüz postmodernizmin önemli felsefecilerinden diyebiliriz. 18.-19. yüzyıl felsefesi, etik, kültür kuramı, estetik, din, medya gibi çok çeşitli konularla ilgili araştırmalar yapmaktadır.

Kitap Türkçemize Metis yayınları çevirisiyle kazandırılmış. Yaklaşık olarak 80 sayfa gibi epey kısa fakat konsantre bir çalışma diyebiliriz. Kitaba baktığımızda 9 bölümden oluştuğunu görüyoruz. Bunlar: olumluluk toplumu, teşhircilik toplumu, apaçıklık toplumu, porno toplumu, ivme toplumu, teklifsizlik toplumu, enformasyon toplumu, ifşa toplumu ve kontrol toplumu şeklinde sıralanmakta. Başlıklar dahi aslında birbirinden ayırarak incelemenin pek mümkün olmadığı konuları içermekte. Dolayısıyla Han da bağıntılı kavramlarla birlikte günümüz toplumundaki izleri, çatlakları inceleme çabasındadır.

Şeffaflık, günümüzde fazlasıyla duyduğumuz bir kavram, şeffaflık yoluyla bir güven elde edilmeye çalışılmakta olduğunu görürüz. Ancak Han bu noktada şeffaflık ile güvenden ziyade bir kontrol toplumuna dönüştürüldüğümüzü iddia etmektedir. Şeffaflığın bu anlamda neoliberal bir araç olduğunu vurgular. Şeffaflık insanı camlaştırır ve bu noktada bir şiddeti barındırır. Han, şeffaflık vasıtasıyla günümüz toplumunun dijital panoptikonlarla kuşatıldığını söylemektedir. Burada panoptikon derken Foucault’u da anmamak olmaz. Panoptikon kavramını kuramsallaştırandır ve gözetim deyince akla ilk o gelir. Han’ın dijital panoptikonu Foucault’nunkinden farklıdır. Zira burada kişiler sistemle kendi arzularıyla iletişime geçip kendilerini “şeffaflık” vasıtasıyla açık ederler. Yani bir bakıma sistemle kendi rızalarıyla işbirliği yapmış olurlar. Burada ek okuma ve inceleme bakımından biraz ilgisiz gibi görünse de “rıza üretme” pratiği ayrı bir yazının konusu olabilir diye işaret edelim. Şeffaflık, bir ideolojidir ve özgürlüğün sömürülmesi anlamına gelmektedir.

Han, şeffaflık toplumunun kendini öncelikle bir olumluluk toplumu olarak gösterdiğini söyler. Şeffaflık bir zorlamadır ve insanı sistemin bir öğesi haline getirir ve şiddeti de buradadır. Oysa tam anlamıyla şeffaflık özgürlüğe ve mahremiyete izin vermez. Post-privacy denen düşünce de benzerdir esasen. İnsanın kişisel alanının ortaya serilmesini talep eder ancak bu kişinin tüketilmesine yol açabilir. Freud’a atıfla; insan kendisi için bile şeffaf değildir.

Olumluluk toplumu ile hiçbir olumsuz duyguya yer yoktur. Olumluluk toplumunun genel yargısı like/beğendim’dir. Facebook’un veya Instagram, Twitter gibi sosyal ağların dislike/beğenmedim seçeneği sunmamaktaki kararlılığı anlamlıdır. İletişimi sekteye uğratacağı düşünüldüğü için olumsuzluğun her türünden kaçılır. Çünkü “beğendim” ile iletişim daha çabuk kurulur.

Şeyler, ancak görüldükleri zaman bir değer kazanırlar. Bu, teşhircilik toplumunun temelidir. Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir ve her şey sergi değeriyle ölçülür. Teşhircilik toplumu, porno toplumuyla da ilişkilidir. Başta zikrettiğim gibi aslında kitaptaki bölümlerin hepsi de birbirinden bağımsız ele alınabilecek konular değildir. Teşhircilik toplumu pornografiktir çünkü her şey dışa çevrilmiş, çıplaklaştırılmış, soyulmuş ve ortaya serilmiştir. Teşhir etmenin aşırılığı her şeyi tüketilmeye açık bir meta haline getirmektedir. Bunları yazarken hemen aklıma yakın bir hadise geldi. Geçtiğimiz günlerde Masterchef isimli yemek programında stüdyoya dana indirildiğini haberde gördüm. Bu ve bazı sözde şeflerin eti tokatlamak, birilerine fırlatmak gibi yapılan şeyler aklıma geldi. Sanırım teşhircilik ve porno toplumunun en korkunç örneklerinden diyebiliriz. Tiktok videolarına ise hiç değinmiyorum bile…

Günümüz dünyası eylem ve duyguların temsil edildiği ve yorumlandığı bir tiyatro değildir. Mahremiyetlerin, kişiselliklerin satıldığı ve tüketildiği bir pazardır. Tiyatro temsilin mekânı, pazar ise serginin mekanıdır. Günümüzde temsil değil pornografi ve teşhir görmekteyiz. Bu bağlamda sorarım: Hangimiz “instagram anneleri”ni inkâr edebilir ki?! (Acı bir gülümsemenizi görür gibiyim)

Sosyal medya ve kişiselleştirilmiş arama motorları internette dışarısının ortadan kaldırılmış olduğu mutlak bir yakın alan oluşturur ve insan burada yalnızca kendisi ve kendi gibi olanlarla karşılaşır. Değişimi mümkün kılacak olumsuzluk ise yoktur. Bu dijital mahalle insana rahat bir ortam sunma çabasındadır. Ama hani farklı fikirlere saygı göstermek, farklı fikirlerden yararlanmak gerekirdi ! Oysa şimdi çeşitli sosyal medya platformlarında baktığımızda hemen herkesin yalnızca kendi fikrinden, zikrinden olan insanları takip ettiğini, diğerleriyle karşılaşmak istemediğini görüyoruz. Zaten dijital algoritmalar da buna göre dizayn ediyor.

Han, kontrol toplumu olgusuyla birlikte Bentham’dan Foucault’ya pek çok yere temas etmektedir. Han’a göre şeffaflığın olduğu yerde güvene yer yoktur. Şeffaflık güven yaratır yerine şeffaflık güveni ortadan kaldırır demek gerekir. Zira şeffaflık talebi, güven kalmadığında dile getirilen bir taleptir. Yüksek sesle dile getirilen şeffaflık talebi toplumun ahlaki temelinin kırılganlaşmış olduğunu ve dürüstlük, doğruluk gibi değerlerin önemini yitirdiğini gösterir. Günümüzde sosyal medya ile panoptikon arasında fark yoktur. Günümüzde yerkürenin bütünü bir panoptikon olmaktadır. Dışarısı diye bir yer artık yoktur denebilir. Kişiler bu panoptikonda hem fail hem kurbandır ve özgürlük vasıtasıyla kontrol sağlanmaktadır. Son olarak şunu söylemek isterim ki kitabı okumanızın yanı sıra bu yazımızı da beğenmeyi unutmayın. 🙂

Yazı: Enes Özbay